Çözüm süreci, Kürt siyasetinin kitleselleşmesinde etkili olmakla kalmadı; 7 Haziran 2015seçimlerinde AKP'nin meclisteki çoğunluğunu kaybettirdi. Bu anlamda çözüm süreci Devlet ve AKP için adeta bir travmaya dönüştü. Çetelerin siyasi ayağı MHP'nin tezleri egemen olmaya başladı. Her ne kadar çözüm sürecinin 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarından sonra sona erdiği söylense de çözüm sürecinin bitişi Erdoğan'ın CB olması dönemine kadar geri gider. Kobani olaylarındaki tutumu ile Erdoğan şahsında somut hale gelir. Erdoğan'ın Kobani'yi kast ederek "Ayn El Arab düştü düşecek" sözünün Kürtlerde yarattığı hayal kırıklığının büyük bir tepki haline gelişi karşısında Erdoğan için çözüm süreci Eylül 2014'te zaten bitmişti. 2013 yılında Gezi olayları ve 17-25 yolsuzluk operasyonları Erdoğansız bir dönemi olabileceği varsayımı Erdoğan’ı devletin “zinde güçleriyle” yeni bir ittifaka zorlamış olabilir. Erdoğan önce Cumhurbaşkanı sonrasında Başkanlığa doğru bu ittifakla gidişi onun için çözüm sürecinin sürdürülebilirlik koşullarını ortadan kaldırmıştır.


Öyle yansıtıldığı gibi çözüm sürecinin Demirtaş'ın "Seni başkan yaptırmayacağız" sözüyle bir ilgisi yoktur. Demirtaş bunu söylemekle çözüm sürecinin Erdoğan'ın başkanlığı ile irtibatlandırılmasına karşı çıktı. Başkan olan Erdoğan'ın Anayasa ve hukuku ne denli askıya aldığı pratik olarak görüldü. AKP içinde darbe yapılarak Erdoğan yerine başbakanlığa atanan Ahmet Davutoğlu kullanışlı bir aparat gibi "süreç varmış" izlenimini vererek ileriki günlerdeki şiddet sarmalının koşullarını oluşturdu. Kamu düzeni bozuluyor diyerek Tahir Elçi'nin katledilmesiyle birlikte Kürtlük bilinci en yüksek şehirlerinde katliam ve yıkım uygulandı. İşlevini yerine getiren Ahmet Davutoğlu tasfiye edildi. Darbe bahanesi ile Kürt siyasetine açılan savaşın boyutları göz önündedir. Erdoğan'a göre "Kürt sorunu" diye bir sorun yoktur. O, kendisine göre Kürt sorununu hallettiğini düşünmektedir. Sırf bu açıdan bakıldığında Erdoğan'ın gündeminde 2013-2015 anlamında bir çözüm süreci düşüncesi yoktur.


Erdoğan'ın Hukuk politikaları kurulu sorumlusu Mehmet Uçum, "Yumuşama, normalleşme, tokalaşma hangi tutum ve dil referans verilirse verilsin, Türkiye’de ne önceki uygulamaya benzer ne de yeni versiyonla bir çözüm süreci olmaz, olamaz. O süreçler geçmişte kaldı, tarihe mal oldu.” diyerek bu tutumu teyit etmiştir. Yine "15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra uygulanmaya başlanan siyasi ve askeri stratejilerin yumuşatılmasının mümkün olmadığını”  ekleyerek otoriterleşme ve sertleşmenin devam edeceğini ifade etmiştir. Uçum'un bu sözleriyle iktidarın ekonomik, şiddet ve ideolojik aygıtlarının sözcüsü olduğunu bir kez daha dile getirerek Erdoğan'ın pratik dili olduğunu da göstermiş oluyor. Bu anlamda çözüm sürecinin olmayacağını da öğrenmiş oluyoruz. Bazı kesimler Türkiye'nin Ortadoğu'daki bazı dayatmalar karşısında çözüm sürecini hayata geçireceğini düşünüyorlarsa da bu görüşlerin doğruluk payı oldukça zayıftır. Tam tersine Türkiye Ortadoğu'daki yeni gelişmeler daha fazla otoriteleşecek ve sertleşme stratejisi daha fazla etkili olmaya başlayacaktır. Hükümetin anti-İsrail söylemi yeni pazarlıklarla anti-Kürtlük politikasına dönüşebilir.  


Öcalan’ın Rolü

Yazının devamı.... https://www.radikal2.com/cozum-sureci-bir-ruya-mi-m27.html