23 Aralık 2024 Pazartesi
DOLAR 35.22 ₺
EURO 36.79 ₺
STERLIN 44.27 ₺
G.ALTIN 2,954.96 ₺
BTC 94,816.19 $
ETH 3,277.78 $
BİST 9,626.56

Sinan Çiftyürek: Neyi, nasıl ve kiminle çözmek istiyorsunuz?

Gündem 23
Yayınlama: 16 Kasım 2024 Cumartesi 09:33 Kaynak: Haber Merkezi Editör: Oktay Candemir

DEM Parti Van Milletvekili Sinan Çiftyürek, Türkiye'nin krizini https://rojnameyanewroz3.com/Neyi, nasıl ve kiminle çözmek istiyorsunuz? başlıklı makalesinde değerlendirdi.

Sinan Çiftyürek: Neyi, nasıl ve kiminle çözmek istiyorsunuz?

ABD liderliğindeki Batının, Çin’in “Bir Kuşak ve Yol Girişimi” projesine alternatif olarak Hindistan’ı Avrupa’ya bağlayacak “Ekonomik (Ticaret ve Ulaşım) Koridor” (İMEC) projesini geliştirmesi, İsrail-İran arası süren savaşı tetikleyen esas girdilerden biridir. Batı emperyalizminin İsrail üzerinden Basra Körfezi’nden Lübnan’a uzanan İran’ın bölge hegemonyasının simgesi olan Şii Hilali kıskacını kırmak istemesi savaşın hızla bölgesel boyut kazanmasına yol açtı. 

Savaşın genişlemesiyle paralel başta Türkiye olmak üzere sömürgecilerin Kürdistan’dan tehdit algısı hızla büyüyünce Cumhur İttifakı, adını koymadan Kürt meselesinde yeni arayışlara girdi. Dolayısıyla iki üç haftadan beri MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan’a “gelsin Mecliste konuşsun” çağrısını yapmasıyla adı konulmayan Kürt meselesinin tartışılması tesadüf değildir. Kürt meselesi gibi partiler üstü görülen meselenin en karşıtı olan milliyetçi Bahçeli üzerinden gündeme taşınması da normal. Çünkü Bafil Talabani’ye yakın zamanda suikast yapılmasını öneren İsmail Hakkı Pekin bile 24 Ekim saat 15:50’de SZC TV’de konuşurken “Kürt meselesi var ve artık uluslararası bir mesele haline geldi. Mecliste bu meseleyi konuşup Kürtlere bazı hakları vermemiz lazım” demek zorunda kaldı. 

Meclis’te ve sandıkta Kürt desteği olmadan yeni Anayasa mümkün değil. Ayrıca Cumhur İttifakı’nın Kürtler ile “iç barış, iç birlik kurma” isteği sadece yeni Anayasa hedefiyle de sınırlı değil. Türk milliyetçiliğinin Kürdistan üzerinden tehdit algısı büyük ve köklü yani sorun devletin ve milletin “bekası” meselesi! Buna rağmen Türk milliyetçi siyaseti, Kürdistan meselesinde yine kapalı kodlarla konuşuyor biz açık konuşmalıyız. 

I – “İç barış” deyip halkın iradesine kayyım atamak en büyük siyasi-sosyal terördür! 

Halkın sandıktan çıkan seçilmiş iradesine kayyım atayarak tanımamak Kürt halkına karşı yapılmış en büyük sosyal ve siyasal terör eylemidir. Terör mü arıyorsunuz? Buyurun Batman’a bakın! Halkın iradesini gasbeden kayyuma kat kat koruma! İradenin sahibi halka ise baskı, işkence ve terör! Terör sadece silahla olmaz! Siyasal ve sosyal terör bazen silahtan daha beter sonuçlara yol açar açmaktadır da! Cumhur İttifakının, üç dönemdir Kürdistan’da belediyelerde halkın seçilmiş iradesine kayyım ataması halkımıza karşı en büyük siyasi ve sosyal terör değil midir? Cumhur İttifakı, Kürdistan’da ki seçim sonuçlarını tanımayacaksa neden “demokrasi” oyununu oynuyor? Diyarbakır, Mardin, Van hatta İstanbul, Çukurova’da çıkın sokağa “bu rejimin adı demokrasi mi” diye sorun bakın yüzde kaçı olumlu cevap verecek? Yasal çerçevesini kendisinin belirlediği seçimin sonuçlarını tanımayan rejimin adı demokrasi değil tıpkı Rusya, İran gibi Doğu DESPOTİZMİDİR! Doğu Despotizmi çoğu yerde Batı faşizmini arattırır. Türkiye’de arattığı gibi. 

II – Kürt siyasetine elinizi uzatırken Kürt meselesine uzattığınızı unutmayın! 

Cumhur İttifakı liderleri; Kürdistan’dan algıladıkları “tehditten” hareketle “İçerde ve dışarıda birliğimizi sağlayalım”, “iç barışı güçlendirelim”, “diyaloğu geliştirelim” vb. deyip uzatıyorlar. Kime diyorlar? Kimin ellerini sıkıyorlar? Kürtlere, siyasal temsilcilerine! Kürtler kendisine uzatılan eli önemsedi. Fakat bu ”süreçte” söylemde “iç barış, iç birlik” çağrıları yapılıyor fiiliyatta ise dışarıda başta Özerk Rojava’ya olmak üzere savaş, içeride Kayyum ve saldırılar eşliğinde devam ediyor. Dahası Kürde “kayıtsız şartsız teslim olun” çağrıları yapılıyor. Fiiliyat bu olunca Kürde uzatılan el anlamsızlaşıyor. 

Kürtlere “gelin iç birliği, barışı, diyaloğu güçlendirerek tehlikeyi birlikte göğüsleyelim” diyenler Kürtlerin ve ülkelerinin adını anmadan, siyasal temsilcilerini muhatap almadan ve önemlisi “Kürt sorunu yoktur” diyerek bunu başaramazlar! Kürt sorunu “yoksa” son yüz yıldır Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarının değişmeyen gündemi neden daima Kürtler, Kürt sorunu? Kürt meselesi var ve Kürt coğrafyasının siyasal içerik kazanmasıyla çoktandır Kürdistan meselesine dönüştü. Açık konuşalım Kürdistan meselesinin çözümüyle yüz yüzesiniz! Ayrıca onca söz-vaat, gürültü-patırtıdan sonra, “Kürt sorunu yoktur” demek de ne oluyor? Madem “Kürt sorunu yok” olmayan şeyden neden tehdit algılıyorsunuz? Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Özerk Rojava’da yıllardır neden savaş yürütüyorsun? Türkiye iç ve dış düşmanını neden Kürt meselesi üzerinden belirliyor? Neden, neden! “Kürt sorunu yok”  yaklaşımı Kürde olduğu kadar Türk’e de kaybettiriyor! 

III – Cumhur İttifakı, Kürt meselesini mi yoksa Kürt örgütlerini mi çözmek istiyor? 

Kürt halkı öncelikle şunu diyor; “sıkıntıda olmadığınız, tehditle yüzleşmediğiniz zaman da bize el uzatmanızı bekleriz”! “Çözüm” mü, “süreç” mi diyorsunuz? Neyin çözümü neyin süreci? “Süreç buzdolabından” çıkartıldı mı? Çıkarıldıysa adını koyma cesaret ve sorumluluğu neden gösterilmiyor? Çıkarılmadıysa piyasaya sürülen nedir? Ayrıca adı konulmamış bu “süreç” ile neyi amaçlıyorsunuz ya da neyi, kimi çözmek istiyorsunuz? Sorular, sorular… Sokakta, kahvede, cemaatlerde Kürt halkı bu soruların yanıtını arıyor! Çünkü Kürt halkı 170 yıldır “Lîstik li Osmanî de qet naqede” (Osmanlıda oyun bitmez) tarih bilinciyle bu soruları soruyor! 

İran-İsrail savaşının kazandığı bölgesel boyutun ucu açık seyri, Cumhur İttifakının Kürtlerin kapısını tekrar çalmaya yönlendiriyor! Bu iyidir o zaman adını koyarak konuşun! Öcalan üzerindeki tecridin 43 ay sonra kaldırılması ileri adım değil zaten haksız hukuksuz gasbedilen hakkın, hukukun iadesidir kaldı ki aynı tecrit uygulamasına kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. Adı konulmasa da Kürdistan meselesini konuştuğunuz bir süreçte bile Özerk Rojava statüsünü ortadan kaldırma ısrarınızı sürdürüyorsunuz! Erdoğan BRİCS toplantısından dönerken; “Rusya’nın Suriye yönetimi üzerindeki etkisi herkesin malumu. Sayın Putin ile tüm bu konuları, bizim durduğumuz noktayı, beklentimizi konuştuk. Sayın Putin’e, Beşar Esad’ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu. Sayın Putin, Esad’a bu adımı atması için herhangi bir çağrıda bulunur mu?” diye de soruyor! 

Rusya’dan adeta ricada bulunarak Özerk Rojava’yı Türkiye-Suriye kıskacına alma politikanızla Kürdistan meselesinin altından nasıl kalkacaksınız? Türkiye için kilit mesele yani esas “tehdit” Özerk Rojava olduğu açık. Zaten gerek içerde gerekse bölgesel, küresel aktörlerle esas pazarlık konusu da Özerk Rojava’nın varlığı ve özellikle SDG’nin geleceği! Yani yine Kürdün ve haklarının yokluğu üzerinden geleceğinizi kurma hesabı! 

Kısacası “içeride, dışarıda barış” dediniz ama içerde de dışarda da savaşı büyütüyorsunuz! 

Söylem başka icraat başka! İçeride ve dışarıda barışı güçlendirmek yerine savaşı tırmandırmak, “birlik” deyip Kürt siyasetini bütün olarak muhatap almak yerine farklı ağırlık merkezlerini karşı karşıya getirip parçalama siyasetini sürdürme politikaları sadece sorunları ağırlaştırır. 

IV – Bizim de Bahçeli’ye çağrımız var! 

Türkler ile Kürtler elbette birbirlerini “sevmeli” ama sadece Kürtler ve Türkler değil bütün halklar ve inançlar birbirini sevmeli, değer vermeli. Devrimciler, komünistler yıllarca “yaşasın halkların kardeşliği” dediği için cezaevlerinde yattılar! Türk milliyetçilerinin “Kürtler ile Türkler birbirini sevmeli” çağrısı; halen Anayasada “MADDE 66  – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür” varlığını korurken yani resmen Kürt yok sayılırken; Türkler devletin sahibi, Kürt ise devletsiz hatta statüsüz ve resmen varlığı bile kabul edilmezken; sınır ötesinde bile Kürdistan statüsünü kendi bekası için yok edilmesi gereken hedef olarak belirlerken karşılık bulmaz. Türkler ile Kürtlerin kardeşliği yürümedi, yürümez. “Haydi birbirinizi sevin” çağrısı Kürt halkının somut ulusal özgürlük taleplerini içermezse karşılık bulmaz! Bulmayınca yani Kürt “kayıtsız şartsız teslim” olmayınca “daha beter ederiz” tehdidi ile yüzleşti. Hani “iç barış” diyordunuz! 

Devlet Bahçeli’ye çağrımız; bu “sevme” ve “kardeşlik” meselesi sadece Türk rejiminin dara düşüp sıkıştığı yıllarla sınırlı olmamalı. Meselenin adı konularak kalıcı siyasi, kültürel, ekonomik koşullar oluşturulup somut adımlar atılmalı. Ve Bahçeli eğer Kürt meselesinde uluslararası güçlere “siz karışmayın bu bizim iç meselemiz biz çözeceğiz” diyorsa; yeni Anayasa’nın Meclisten ve referandumdan Kürtlerin desteğiyle geçmesini istiyorsa yani Kürtlerden ne istediği kadar Kürtlere ne vereceğini de açıkça konuşmalı. Örneğin yeni Anayasa ile birlikte; Anayasa’da Kürt milletinin varlığının kabulü, ana dilde eğitim, siyasi-coğrafi statü, Öcalan ve tüm siyasi tutuklular için şartsız-koşulsuz genel af! 

Sonuç yerine; 

Meclis’te ne demiştik? Kürdistan meselesini ne tutabiliyorsunuz ne bırakabiliyorsunuz ne çözebiliyorsunuz ne de sürdürebiliyorsunuz! Son haftalarda Türk siyasetinde Kürt merkezli yaşanan tablo tam da bu! Yani Türk devleti Kürt meselesinde savaş politikaları dışında siyaset üretemiyor ve bunun bedelini de Kürt ve Türk halkı ödüyor! Bu duruma çözüm üretebilmek için Kürtlerin öncelikle kendi taleplerinde ortaklaşmaları lazım. Taleplerde ortaklaşma muhataplık meselesine de çözüm üretir. Bu konuda Güney Afrika’daki çözüm süreci ve muhatapları örnek alınabilir. Mandela ile Güney Afrika Ulusal Kongresi arasındaki uyumlu çalışma benzeri bir muhataplık burada da yaratılabilir. Bunun olabilmesi için de Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasının önü açılması lazım. 

İlk Yorumu Sen Yaz
code