OKTAY CANDEMİR
Ahmet Ergenç’in bir sözüyle başlayalım: “Devlet dersinde öldürülenler için yas mekanizmaları da feshedilir. Yani ölüm, felsefi ve ontolojik bir mesele olduğu kadar, siyasi ve ideolojik bir meseledir de. Yaşam politikası gibi, devletlerin bir de ölüm politikası vardır ki, bazılarının ölümü ‘ölüm’ bile sayılmaz. Bazılarının ‘yasının’ tutulmasına da izin verilmez.”
Dersim, Zilan, 33 Kurşun ve bugün yüzlerce Kürt’ün cenazesinin yası dahi tutulamamaktadır. Sadece üç gün önce Rojava’da SİHA saldırısı ile yaşamını yitiren gazeteci Nazım Daştan’ın evinde taziye kurulmasına dahi izin verilmedi. Nazım’ın yasının tutulması, devlet tarafından yasaklanmıştı.
Van’da üç aydır yasını tutamadığımız bir ölüm daha var. Ergenç’in söz ettiği devletin ölüm politikasında ölüm bile sayılmayan bir ölümdür Rojin Kabaiş’in ölümü. Devletin yas-hiyerarşisinde onun yasına yer yoktur. Rojbin’in ölümü, devletin kayıtlarında vaka-i adiyedir.
Rojin Kabaiş, Diyarbakır’dan okumak için geldiği Van YYÜ’de okula başladıktan sadece üç gün sonra, 27 Eylül akşamı Van Gölü sahilinde kayboldu.
Kabaiş’in kaldığı KYK yurdu, akşam 22:00 ve 23:00 itibariyle ailesine haber vermek zorundayken bunu yapmadı. Yurt görevlileri, aileye tam bir gün sonra “Kızınız ortada yok, gecede yurda gelmemiş” diye haber verdi.
Cesedi henüz bulunmamışken, Van Valisi ve Emniyet Müdürü, babasıyla görüşerek “İntihardır” diyerek teskin ve telkin etmeye çalıştı. Acıyı ve vakayı basitleştirmeye çalışıyorlardı.
Baba Kabaiş’i, o acılı halinde yanına çağıran ve bir köşeye çeken üst düzey bir güvenlik görevlisi, “Kızın dağa çıkmış olabilir mi, öyle şeylere ilgisi var mıydı?” diye sordu. Baba Kabaiş, bu duruma sesini yükseltince “Bağırma, yavaş konuş” diye uyarmış. Bunu babasından bizzat duydum.
Rojin’in ölümüne dair soru işaretleri o kadar nettir ki, o an bir insanın öfkesini ancak hayal edebiliriz. Ama acılı baba bağırdıkça, yetkililer ona “Bağırma, yavaş konuş” diyerek bu çığlıkları susturmak istiyorlardı.
Devletin güvenlik ve yerel bürokrasisi, açıkça olmasa da “Bu işi fazla kurcalamayın” demeye getiriyordu.
Cesedi tam 18 gün sonra, 24 km uzaklıktaki Mollakkasım köyü sahilinde bir yurttaşın ihbarıyla bulundu.
Otopsi raporu, ölüm sebebinin suda boğulma olduğunu söyledi. Fakat bir soru var ki, cevapsız kalıyor: Nasıl, neden suya düştü? 18 gün boyunca kayıp olan bir insanın cesedi, neden bu kadar uzağa gitti? Bu sorulara, üç ay sonra dahi bir yanıt yok!
Devlet, Rojin’in nasıl öldüğünü bize söylemiyor, söyleyemiyor. “İntihar” algısı yaratıyor ama intihar ettiğini de açıklamıyor. Aradan geçen üç ayda tüm kamuoyunun beklentisi, Rojin’in nasıl öldüğünün net bir biçimde açıklanmasıdır; ama bunu yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar.
Rojin’in nasıl öldüğünü bilmediğimiz için yası bile tutulamıyor. Resmi kayıtlara “İntihar” olarak geçiriliyor ama bize açıklama yapma tenezzülünde bile bulunmuyorlar. Sorularımıza cevap vermiyorlar.
Vicdanı sızlayan kamuoyu, sadece ve sadece bu soruya tatmin edici bir cevap arıyor: “Rojin nasıl öldü?” Bunun cevabını verecek bir devlet yetkilisi yok mu?
Devlet, Rojin Kabaiş’in ölümüne dair neden sessiz? Cesedin bulunmasından bu yana geçen zaman zarfında, kamuoyunun tek bir isteği var: “Rojin nasıl öldü?” Fakat buna dair en küçük bir açıklama bile yapılmıyor. Kamuoyu, suskun devletin yarattığı bu belirsizliğin içinde haklı olarak bir cevap arıyor. Ve işte bu cevap verilmiyor, verilmeyecek gibi de duruyor. Bir devlet, bir toplumdan daha fazla neyi gizleyebilir ki?
Elena Ferrante’nin Kayıp Kızın Hikayesini okudunuz mu bilmiyorum ama orada şöyle bir söz geçer: “Küçükken insanların öldüğünü bilirdim, bunu hep bildim ama günün birinde benim başıma gelebileceğini hiç düşünmedim.”
Ölüm sadece kişinin biyolojik ölümü değildir. Bazen bir kişinin ölümü de bizi öldürür. Narin gibi, Rojin gibi… Onlar öldüğünde aslında biz de ölüyoruz.
Bu cinayetlere susarsak, “Elimden ne gelir ki?” dersek, bir gün bu tür olaylar gelip bizi de bulduğunda konuşmaya da hakkımız olmayacaktır.
Rojin’in kayboluşu, ölümünden sonra bir devletin, bir toplumun, bir halkın vicdanını sorgulayan bir testtir. Cesedi 18 gün sonra bulunan, ölümüne dair herhangi bir açıklama yapılmayan, kaybolduğu geceden itibaren sessizce suskun bırakılan bir kız çocuğu, bugün sadece bu soruyu sorduruyor: “Rojin nasıl öldü?”
Siz bunu gizlemeye devam ettikçe ve tatmin edici bir açıklama yapmadığınız sürece, iki elimiz iki cihanda yakanızda olacak.
. (RADİKAL PRESS)