OKTAY CANDEMİR/RADİKAL PRESS
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, geçtiğimiz günlerde 47 kitap, 12 dergi ve 6 gazete sayısının toplatılmasına karar verdi. Sadece son iki ay içinde, demokratik seçimlerle kazanan yaklaşık 10 belediyeye kayyum atandı. Basın özgürlüğü ise giderek ağır darbeler alıyor. Son bir ay içinde 7 gazeteci tutuklanırken, 2024 itibarıyla toplamda 74 gazeteci cezaevinde bulunuyor.
Dersim Belediye Başkanı Birsen Orhan, 2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’na muhalefet suçlamasıyla tutuklanan ilk isim oldu.
Böbrek, kalp yetmezliği, tansiyon gibi ciddi sağlık sorunlarına rağmen 78 yaşındaki Hanife Arslan hala cezaevinde tutuluyor Arslan, cezaevinde yaşam mücadelesi veriyor.
2024 yılında bir grup genç, halay sırasında slogan attıkları gerekçesiyle tutuklandı. PKK’li Agit İpek’in kemiklerinin ailesine kargo yoluyla gönderilmesi gibi insanlık onurunu zedeleyen olaylar yaşanırken, Erzurumlu bir aileye çocuklarının bedeni kavanoz içinde teslim edildi.
Amed Newrozu’nda polis tarafından kameraların önünde infaz edilen Kemal Korkut’un ölümüne dair davada, delil yetersizliği gerekçesiyle polisler beraat etti. Onlarca fotoğraf ve dakikalarca görüntü ise mahkemede delil olarak kabul edilmedi.
Bir diğer örnek, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yalnızca yaptığı konuşmalar nedeniyle 41 yıl hapis cezasına çarptırılmasıdır.
Tüm bu yaşananların olduğu Türkiye’yi 22 yıldır yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde şöyle bir açıklama yaptı:
“Diktatör görmek isteyen, Suriye’nin cezaevlerine baksın.”
Peki, Suriye’yi bir kenara bırakalım ve Türkiye cezaevlerine bakalım:
İnfaz süresini dolduran siyasi hükümlüler, disiplin cezaları gerekçe gösterilerek tahliye edilmiyor. Bu kararları mahkemeler değil, Cezaevi Gözlem Komisyonları veriyor.
Cezaevlerinde tecrit, rutin bir uygulama haline geldi. Yüzlerce hükümlü, aileleriyle görüşme hakkından mahrum bırakılıyor.
Çıplak arama uygulamalarında ciddi bir artış gözlemleniyor.
Sağlık sorunları olan mahpuslar, cezaevi koşullarında yeterli tedavi imkânına sahip değil. Kötü muamele ve kelepçeli muayene gibi insanlık dışı uygulamalar devam ediyor.
Sadece son 4 yıl içinde 37 hükümlü ve tutuklu şüpheli biçimde intihar etti.
2021 yılında 52, 2022 yılında 78, 2023 yılında 43, 2024 yılının ilk altı ayında ise 26 hasta tutuklu hayatını kaybetti.
***
Türkiye cezaevlerindeki bu tablo, Suriye cezaevlerini kötü örnek olarak göstermekle aklanamaz. Yapılan açıklama, Suriye’yi örnek göstererek Türkiye’deki hak ihlallerini gölgelemeye çalışmaktır. Bu, bir tür “Ölümü gösterip sıtmaya razı etme” stratejisidir.
Son bir soru: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kardeşim Esad” dediği yıllarda, Suriye’deki cezaevleri yok muydu? Biz bu cezaevlerinin varlığını uzun yıllardır biliyoruz. Peki, o dönemde Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu gerçeklerden haberi yok muydu? Bunu neden o yıllarda söylemedi?
Ne yazık ki Türkiye’nin cezaevleri gerçeği, yalnızca Suriye’ye bakarak üzeri örtülebilecek bir mesele değil. AKP hükümeti Suriye cezaevlerine bakmak yerine kendi cezaevi gerçeğiyle yüzleşirse bu herkes için daha hayırlı olacak.