Son günlerde esen barış ve çözüm rüzgarları, AKP’nin ‘Kürt kökenli’ siyasetçileri için yeni bir dönemi müjdeliyor. Bu tür süreçler onlar için bulunmaz bir fırsat çünkü hem devletle olan ilişkilerini daha da sağlamlaştıracaklar hem de Kürt tarafıyla ilişkilerinin olumlu olacağını düşünüyorlar. En azından kökenli etiketinden çıkıp sadece ‘Kürt’ olabilecekler. Tabi, böyle olması onlara ayrı bir siyasi ve ekonomik nüfuz da sağlayacak.
AKP’nin ‘Kürt kökenli’ siyasetçilerine değineceğim birazdan ama tarihin henüz toz tutmamış sayfalarından birkaç tane Kürt olduğunu inkâr eden siyasetçiden söz edeyim. ANAP Bitlis Milletvekili Kamuran İnan vardı, ‘Kürt asıllı’ tabirini dahi kabul etmezdi. “Böyle bir şey olamaz, bu bana hakarettir. Ben Türk’üm!” derdi. Ölene kadar da böyle yaşadı, kendi içinde tutarlıydı.
Bülent Ecevit, Kürt olmasına rağmen tüm yaşamı boyunca inkar etti ve o da Kürt olduğunu söylemeden göçüp gitti bu dünyadan. O da kendi içinde tutarlıydı, hiç kıvranmadı.
Eski İçişleri Bakanı Vefik Pirinççioğlu da bu kervanın içindeydi. Hayatı boyunca Kürt olduğunu inkar etti ve bundan milim kadar geri adım atmadı. O da bu konuda tutarlılık sahibiydi.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak günümüze gelirsek; yukarıda ismini saydığım Kürt kökenli ya da asıllı siyasetçilerin bugün ardılı kim derseniz, akla ilk gelen isimler Hüseyin Çelik, Mehmet Metiner, Orhan Miroğlu, Muhsin Kızılkaya, Savcı Sayan, Mehmet Şimşek, Kurtuluş Tayiz, Çepik Aydın gibi isimler geliyor. Bu isimler, yukarıda anlattığım kendini inkâr eden geleneğin güncel versiyonudur. Bu damar birbirine bağlıdır, hükümetler değişse de bu zihniyet kendini hep devlete yamamış ve onun desteğini almıştır.
2000’lerde Milli Eğitim Bakanıyken Kürtçe eğitim için tek bir adım atmayan Hüseyin Çelik, iki gün önce “Devlette Kürtlere karşı ırkçı bir damar var!” dedi. “Vay canına!” dedik. 40 yıl düşünsem, Hüseyin Çelik’in bir gün bu lafı söyleyeceği aklıma dahi gelmezdi. Hüseyin Çelik, birden içinde birikmiş “Türk övün, çalış, güveni” bastırarak Kürt övün, çalış, güveni dışarı çıkardı.
Bir diğerinin de Orhan Miroğlu olduğunu söyleyelim. Geçenlerde Kürtçe konuşmayı vermeyen programı terk etti! Efendileri Bahçeli ve Erdoğan’ın bir süredir ‘Elma’ demesini bekleyen Miroğlu, yeniden ortaya çıktı. Ama bu defa oldukça formda görünüyor. Efendilerinin ‘Çözüm’ demesinin ardından birden bire dili çözüldü ve Kürtçeye sahip çıkan kişilerden biri oluverdi. Miroğlu, bu aralar 'bende Kürdüm' diyebilir ama övünmez. O Erdoğan’a güveniyor ve onun için çalışıyor. Miroğlu’na hiç güvenmedik, güvenmeyeceğiz.
Ve geldik Mehmet Metiner’e… Bir zamanlar “Kürt sorunu yok, HDP Kürt değildir, HDP Kürtlere ihanet ediyor!” diyen Metiner, geçenlerde HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etti. İronik değil mi? Daha iki yıl önce “Kürt sorunu yok!” diyen Metiner, şimdi “Barış” sticker’larıyla geziyor. Ne oldu da birden soluğu cezaevinde Demirtaş’ın yanında aldı? Metiner, hayatı boyunca ne Kürt kaldı ne de Türk olabildi. O sadece ‘Öğün, Çalış, Güven’ kısmıyla ilgilendi ve parasına baktı. O para için varlığını Türk varlığına çoktan armağan etmiş biri. Şimdi de kendisiyle övünüp duruyor.
Şimdi diyeceksiniz ki; ‘E bunları yaparak, kötü mü yaptılar’… Hayır, kötü yapmadılar. Benim itirazım bunu yapmalarına değil, bunu en zor günde yapmamalarına. Sadece iyi günde ortaya çıkıp konuşmakla olmuyor ve açıkçası bana samimi de gelmiyor.
Yazının başında söz ettiğim Kamuran İnan, Bülent Ecevit, Vefik Pirinççioğlu yaşamları boyunca Kürt olduklarını inkar ettiler ve öyle öldüler ama bunlar öyle değil. Bir tutarlılıkları yok. Dönemsel olarak işlerine geldiğinde Kürt oluyorlar, Kürtlerin savunucusu kesiliyorlar. Yarın bu süreç başarıya ulaşmadan bitsin, ilk önce Kürtlere hakaret eden kişiler bunlar olacak. Bir karar verin, kimlik bunalımı yaşamayın. Ya Kürtsünüz ya değilsiniz. Bir dönem HADEP, DTP’de Kürt siyasetinde yer alacaksınız, sonra karşı tarafa geçeceksiniz, orada da Kürt siyasetine vurmaya başlayacaksınız. Böyle olunca biraz para pulda kazanacaksınız ama bağlı olduğun ve itaat ettiğin Türk devleti ‘Çözüm’ deyince Kürt olduğunuzu hatırlayacaksınız. Sizin aklınıza Kürt olmak sadece çözüm süreçlerinde mi geliyor?
Netice itibariyle bunlar asla iyi insanlar olamadı. Kürt oldukları söylendiğinden mutsuz ama Türk oldukları söylenildiğinde mutlu olan kişilerdir. Sadece öncekiler daha tutarlıydı diyorum. Sonuçta hepsi varlığını Türk varlığına armağan etmiş kişiler ama bu AKP’li Kürt kökenlilerin kıblesi hiç belli değil. Bir bakıyorsunuz burada, bir bakıyorsunuz orada, yarın acaba nerede olacaklar, kestirmek mümkün değil ve bunların dönme hızına yetişemiyoruz. Tabi, Hüseyin Çelik’i, Miroğlu ve Metiner’den farklı kılan ise şu sıralar AKP adına değil, kendi adına konuşmalarıdır.
Metiner’in, Çelik’in, Miroğlu’nun bugün söylediklerini geçmişte söyleyen Kürt siyasetçiler ise bugün ya cezaevinde ya da sürgünde. DEHAP, DEP, HADEP, DTP ve HDP’nin o mücadeleci ruhu hala hafızalarda. Ama şimdi, sanki Kürt sorunu birden çözülmüş gibi, her şey “Barış” diye gülümsüyor. Herkes birden çözüm önerisi sunuyor. Bunlar sadece iyi günün Kürtleri olarak karşımıza çıkıyor.
Bugün konuştuğumuz süreç, geçmişte yıllarca süren, değişen, evrilerek bugün yeniden gündeme geldi. Bu politik trend bütün bölgeye yeni bir umut getirdi ama bu barış havaları bir çok kişi için de yeni fırsatlar yaratacak. Kendi menfi çıkarları için hareket edecek binlerce kişi başımıza en büyük demokrasi ve barış havarisi kesilecek.
İstanbul’daki yüksek katlardan, AKP’nin “Kürtlerle ilişkiler” uzmanı olarak, suya sabuna dokunmadan ‘siyaset yapıyoruz’ diyerek malı götüren bu insanların ne vatan, ne barış, ne demokrasi, ne de özgürlük gibi bir dertleri vardır. Tek ezberleri, kendilerine öğretilmiş olan “PKK teröristtir, Kürtleri temsil etmiyor.” demekle sınırlıyken, bu aralar bunu aşmaları tesadüf değildir. Bu kişilerin altında var bir çapanoğlu, bekleyelim, görelim.