Güler'in yazısı şöyle:
ÖCALAN’IN ÇÖZÜM MODELİ NEDİR
Sayın Öcalan’ın çağrısının dünyada yankıları devam ediyor. Metin felsefi, ideolojik pratik-politik bütünlük içeriyor.
Sayın Öcalan, reel sosyalizmin dağılmasın ardından, çağın koşullarını yeniden tanımlamaya, buna dayanarak teorik, programatik, stratejik, taktik olarak hareketini yenilemeye çalışır. Örgütsel model arayış da o dönem başlar.
1995’te PKK 5. Kongresinde sembolik de olsa değişikler yapılır. “Başkanlık Konseyi” modelini o dönem getirir. Parti bayrağında, meşaleye yer verili vs. Aslında daha 1990’da yapılan PKK 4.kongresine sunduğu politik raporda, reel sosyalizm eleştirisine çok geniş yer verir. PKK, elbette Leninist parti modeline göre, Marksizmin ulusal kurtuluş için öngördüğü program, ülke koşullarına indirgeyerek oluşturulur. Fakat PKK, hiçbir zaman klasik Marksist bir parti olmaz. Bunda birinci etken, Öcalan’ın liderlik pozisyonudur. Ayrıca çok acımasız mücadele şartlarında şekillenen ilişki ve yaşam biçimi, ortak değerler, resmi bir tüzükten daha çok, yazısız kuralların, ortak davranış kalıplarının,kendine özgü politik ahlakın şekillendirdiği bir parti olur zamanla.
“Hiçbir şey olmayan” adı, kimliği, dili bile yasak bir halkın öncüsü olarak doğup gelişince onların “her şeyi olur”. Dolayısıyla taraftarlarının yaklaşımı bir partiye siyasi yaklaşımından, ideolojik yakınlıktan öte, duygusal yönü ağır basan bir ilişkidir. Kürtler için öyle yerleşmiş bir algı vardır ki, o olmazsa mücadele olmaz sanılır.
Nihayetinde tüm yenilenme çabalarına rağmen esas olarak PKK, 20. yüzyılın düşünsel, siyasi, örgütsel ışınlanmasından geçerek oluşmuştur. Çok hızlı büyümüş, 90’larda kitleselleşmiş, ağır savaş koşulları iç sorunlarına da sirayet etmiştir.
Öcalan İmralı‘ya getirildiğinde, PKK 6. kongresi toplantı halindedir, kongre çok ağır savaş kararları alır.Ancak Öcalan barışı esas alacaktır.
Öcalan, İmralı’da doksanlı yılların başından itibaren geliştirdiği düşünceleri, strateji taktik ve örgütsel olarak geliştirerek sistematize eder ve paradigması şekillendirir. O dönemler daha çok, “Demokratik Cumhuriyet” model olarak ön plandadır. Daha sonra “üçüncü alan”, “demokratik konfederalizm”, ”demokratik ulus” kavramları aynı düşünce sistemi içinde Öcalan’ın doktrininde yerlerini almıştır.
Öcalan, dünya şartlarını yeniden analiz etmiş, sınıf savaşının, ulusların kurtuluş mücadelelerinin araç ve yöntemlerinin değişmesi gerektiğini, çok kapsamlı ortaya koymuştur. Sınıf savaşını, devleti, proletarya diktatörlüğünü, sınırlara dayalı savaşın anlamsızlığını, ayrı ulus devlet örgütlenmesini, “kurtuluş“, “özgürlük“ ”bağımsızlık” gibi temel kavramları yeniden ele almış, tartışmış tanımlamıştır.
2000’de, PKK’nin askeri gücünü Türkiye sınırlarının dışına çıkarmasına karar vermiş, aynı yıl kongre çağrısı yapmış, bu çağrı üzerine PKK, olağanüstü kongresini toplamış ve programını değiştirmiştir.
Öcalan’ın yeni paradigması daha sakin koşullarda oturmaya, içselleşmeye başlayınca, onun çağrısı ile PKK, 4 Nisan 2004’te tek oturumluk 8. kongresini yaparak kendini feshetmiştir.
Ve şimdi tekrar PKK’ye son kez çağrı yapıyor ve diyor ki; zorla, şiddetle, savaşla yok edilememiş, bitirilememiş bir hareketsin. Çağı doğru okuyarak, insiyatif alarak, “gönüllü’, yani kendi iraden ve kararınla, “kendini feshet”! Seni “Siyasi Kimliğin” ile tanıyacak ve kabul edecek devletle ve demokratik siyaset zemininde toplum ile bütünleş.Tarihin bir sayfasını kalıcı olarak kapatıyor, demokratik uygarlık sayfasını açıyor…
Sonraki yıllarda yeniden kuruluşunu ve bugüne geliş aşamasını bu değerlendirmenin dışında tutmak istiyorum. Öcalan, “toplumcu demokratik” paradigmasını, “Radikal Demokratik Cumhuriyet” modeli ile hayata geçirmek istiyor. Son çağrı metninin özeti budur. Bu modelde birbirinden ”üstün”, “baskın”, “azınlık”, “çoğunluk”, “alt”, “üst kimlik“ iddiasında bulunmadan, bütün etnik, kültürel, inançsal kimliklerin kendi öz dinamikleri ile temsil edilecekleri bir radikal demokrasi sunuyor.
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”
“Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.”
Sayın Öcalan’ın çözüm modeli aydınlanma, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk
zeminine oturttuğu, Demokratik Cumhuriyetir. Anayasal vatandaşlık ile birey ve grupları tarikat, cemiyet, aşiret aidiyetinden kurtararak, Demokratik Cumhuriyetin eşit haklara sahip, özgür yurttaşları yapacak, formül olarak ortaya koyuyor. Yeni çağrıda da kültürlere, eşit yaşam ve gelişme hakkı tanıyan, çoğulcu, barışçıl içeriğiyle Demokratik Cumhuriyet anlatılıyor.
Yukarıda başlıklar halinde özetlediğim, PKK‘nin varlığı ve gelişim süreci, devlet ile diyalektik birlik içinde tanımlanmalıdır. PKK’yi doğuran devletin ”inkar imha” sistemidir. Kürtler ve Türkler, Türkiye Cumhuriyeti Devletini birlikte kurdular. 1924’ten itibaren Kürtler Cumhuriyet’in dışına atıldı. Cumhuriyet’in anayasasında, hukuk sisteminde ve bütün siyasi, kültürel yaşam alanlarından çıkarıldılar.”Kürtler kendi kimlikleriyle var olamazlar” denildi. Ötesine geçildi, Kürtlerin varlığı da inkar edildi. Şimdi devlet içinde birilerinin çıkıp; “Türkiye cumhuriyeti devletini, 20. yüzyılın birinci Dünya Savaşı koşullarında, Kürtlerle birlikte oluşturduk, o günün siyaset felsefesi ulus devleti ve her düzeyde tekçiliği dayatıyordu. Cumhuriyetin kendini koruma refleksi ile ve daha pek çok iç ve dış gerekçelerle Kürtleri dışladık. Kürtlerle özgür- eşit haklara sahip paydaşlar olarak, cumhuriyeti birlikte demokratikleştirmek, zenginleştirmek ve büyütmek varken; biz “inkar-isyan-imha kumpasına” düştük. Kürt-Türk ilişkileri bir tuzaga dönüştürüldü ve zehirlendi. Her iki halk ve son isyan döneminde devlet de savaş içerisinde çok şey kaybetti, tükendi, yıprandı. Şimdi bunu değiştirmenin zamanıdır.” demeli…
Çünkü PKK 20. yüzyılın eseri bir isyan hareketi olarak,silahlara veda edecek ve kendi varlığına son verecekse, PKK‘yi ortaya çıkaran koşulların yaratıcısı olarak “inkar imha sisteminin” de, mevcut devletin de kendisini yenilemesi; Kürt Türk barışı, dostluğu ve kardeşliği önündeki engelleri ortadan kaldırması gerekiyor. Başka türlü buluşmak mümkün değil. Demokratik Cumhuriyeti oluşturmanın hukuki, siyasal koşulları böyle oluşacaktır, başka türlü devlet çürümeye ve çürütmeye devam edecektir.
(…) 70’lerde ilk grup aşamasında bile Türk arkadaşımız Kemal Pir ile başladığımızda, ‘Önce Kürt özgürlük iradesini ortaya çıkarıp, sonra özgür birliğe gideceğiz’ demiştik. Önce sorunu ve özgürlük iradesini ortaya çıkarma sonra özgür birlik. 1990’lara kadar sorunu açığa çıkarma, sonrasında da özgür birliğe gitme çabası vardır. Türkiye’yi bölmek gibi bir stratejimiz hiç olmadı. İdeolojik olarak da tüm halkların tek cumhuriyet altında yaşamasını istedik. (…). Siyasallaşma eşittir bölge halkının demokratik cumhuriyete katılmasıdır. Cumhuriyetle demokratik birlik ama kendi kültürünü birey olarak sonuna kadar yaşayabilmektir. Siyasallaşma ile kastettiğimiz ayrılma değil, demokratik birliktir. Bilimsel-teknik temele dayalı ekonomik, sosyal ve siyasal birliklerin öne çıkacağı, başarı şansının bu birliklerin demokratik düzeyiyle orantılı olacağı, diğer bir deyişle ağır basacak gelişmenin barışın evrim dili olacağı açıktır. Gelişmeler her geçen gün bunu dayatmakta, engelleri aşmakta ve yavaş da olsa başarılarını kaçınılmaz kılmaktadır. Demokratik cumhuriyet Projesi ile Demokratik Çözümle Birlik yolunu yeni ve çarpıcı olarak ortaya koyacaktır.”
Çok açık anlaşılacağı gibi Sayın Öcalan yirmi yıl önce de aynı şeyleri söylüyordu.