NUR MEHMET GÜLER
RADİKAL PRESS - 27 Kasım 2024’te başlayan bir “dizi” izliyoruz. Aslında “sahnelenen tiyatro” diyecektim, ama daha çok “dizi” formatında. Senaryonun tamamı değil de, öyküsü pek çok tarafa okutulmuş, “ayrıntıları sahnelendiğinde izlersiniz” denilmiş gibi…
Projenin startı, “Orta Doğu’nun yeni yönetim merkezi olacak” Suriye’de verildi. Taşlar yerinden oynadı. Hareketli, değişken, bütün kesimleri şaşırtan ve baş döndüren bir tempoda ilerliyor…
Basın,gelişmeleri anlık, saatlik, günlük takip etti, paylaştı, yorumladı. Hakikaten, bölüm bölüm yayınlanan bir “dizi”yi, her bölümünün başında, ortasında ve sonunda aynı heyecanla yorumlamak, garip bir durumdu.
Senaryonun diğer önemli özelliği; karakterlerin hiçbirinin kendisi gibi davranmamasıydı.
Asıl Prodüktör ABD. 7 Ekim 2023’ten sonrası, İsrail’in başrollerinde, “canlı oynandığı” için, gerçek hayattan uyarlanmış “belgesel tadında” izlendi.
Dizi başladığında, bütün ezberler bozuldu. Tüm aktörler “simülasyon” yapmaya başladı… Ortada bir savaş yoktu ama “gibisi” yapılıyordu, “muhalefet” de, devrimci” güç de yoktu ve hiç çatışma olmuyordu hatta hiçbir direnç sergilenmiyordu ama kentler “ ışık hızında” el değiştiriyordu…
“Senaryoya bağlı kalın” denilmişti. Mesela HTŞ -ki El Kaide ,DAiŞ bakiyesi; cihadist, özü itibarıyla Suriyeli de olmayan, suç dosyası bayağı kabarık, hiçbir kategoriye sığdıramayacağınız bir bileşke- ama kendisi gibi davranmıyordu. Yakıp yıkması, kelle kesmesi, nara atması gerekirken; “devrimci”, “muhalif” bir güç simülasyonu yapıyordu.
Senaryoyu ABD ve İngiltere’nin yazdığı, Rusya’ya okutulduğu, İsrail’den danışmanlık ve olur alındığı söyleniyor.
Rivayet odur ki ,”Türkiye senaryoyu görmedi, sadece “yönetmen”koltuğu boş bırakılarak, “kendisini yönetmen gibi hissetmesi” sağlandı. Birinci sezon bitti ama o hâlâ kendini yönetmen sanıyor!
Yeni sezonda, simülasyon yapan figüranlar, sahneden çekilecek ve esas aktörler rollerini oynayacak.
Senaryonun tamamına baktığınızda, “Büyük Orta Doğu Projesi” final yapıyor. Üç temel hedef var. Bir; batı için tehlike potansiyelinin ortadan kaldırılması. Kendi eseri olsa da, radikal, fanatik, cihadist örgütlerin ortadan kaldırılması.
İki; İsrail’in güvenliğinin sağlanması. İsrail için en büyük tehdit, İran’ın Orta Doğu’daki askeri varlığı ve devlet mantalitesi…Tabii Suriye devleti de bunun yanındaydı.
Üçüncü önemli husus; enerji, para ve meta akış güzergahlarının güvence altına alınması…
Şu anda sezon arasındayız. Külislerde seslerin, sözcüklerin birbirine karıştığı, korkunç bir karmaşa yaşanıyor. Sisli, puslu hatta yapay dumanlı bir ortam var. Gerçek ile yalanın, doğru ile yanlışın iç içe geçtiği yanıltıcı göz yakan bir tablo!
Yakında ikinci sezon başlayacak. Senaryonun ipuçlarını, hatta fragmanını yayınladılar: İran, Rusya, İsrail ve ABD konuştu. BMGK ilk toplantısını yaptı ve “on beş gün içerisinde bir karar çıkacak” denildi.
Üç temel hedefe bağlı kalınacaksa, ki kalınacaktır, amaç budur. O halde Suriye’nin geleceginde, HTŞ ya da SMO olmayacaktır, bu konuyu tartışmak bile anlamsızdır.
Yeni aşama öncesinde Suriye, İsrail eliyle, tamamen silahsızlandırılacak, siyaseten iradesizleştirirlecektir.
Orta Doğu özelinde, askeri ve siyasi olarak yok edildikten sonra, yeniden şekillendirilen bir Irak deneyimi var..
Irak’ta, Saddam rejimini ABD ordusu devirmişti ve büyük güvenlik kaygıları vardı. Bir vali atadılar, sonra geçici bir komisyon kurdular. Bu komisyonda; Sünniler (5), şiirler(13), Kürtler (5), Hristiyanlar(1) ve Türkmenler(1) kişiyle temsil ediliyorlardı. Başarısız Allavi hükümeti, ardından Maliki hükümeti, Kürtlerin Cumhurbaşkanlığı süreci başladı…
Irak’ta sunniler bilinçli olarak dışlandı, Sadr gibi direnç noktaları vardı. Sonuçta on yıllık bir cehennem yaşattılar Irak toplumuna.
7 Ekim 3023’ten sonra, özellikle 2024 yılının ikinci yarısında, Hizbullah ve Lübnan’a, eş zamanlı İran’a dönük, İsrail’in yürüttüğü savaşın tarz, taktik ve temposu dikkate alındığında, buna Suriye’deki senaryo da eklendiğinde, işlerin çok daha hızlı, pratik ve planlı yürüyeceğini öngörmek zor değildir.
Senaryoda iki olasılık vardır ; ilki Suriye denen ülkeyi tarihe gömmek. Vasat,basit, onlarca yıl askeri ve siyasi varlık gösteremeyecek, çorak bir coğrafyaya dönüştürmek. Bu senaryo uygulanırsa, Rojava Suriye’den koparılarak, Irak’ta Kürt bölgesi ile ve bir uçtan İsrail ile birleştirilecek. Buradan Irak sahnesine geçilmiş olacak.
İkinci olasılık;Suriye, askeri ve siyasi olarak nötr hale getirilecek ve gerçekten ABD’nin ve BMGK’nin ilkelerini belirlediği, egemen, bağımsız, toprak bütünlüğünü koruyan ve bütün toplumsal kesimleri kapsayan, demokratik bir Suriye inşa edilecek. Bunun için bir anayasa hazırlanacak ve demokratik seçimler yapılacak, Suriye toplumu yeni yönetimini belirleyecek.
Ya da Türkiye bu aşamada, Kürtler için “kötü adam” rolünü terk edecek; nostaljik Türk filmlerindeki gibi bir “mucize” gerçekleşecek. Öcalan devreye girecek, Rojava Kürtleri ile Türkiye arasında dostluk ve “stratejik barış” ilişkisi kurulacak . Bu strateji büyük oyunu bozacak. Bu durumda, Rojava‘nın Türkiye ile dostluk ilişkisi içerisinde, Irak Kürtleri ile de birleşmesi ve devamında, referandum ile Türkiye ile birleşmesi süreci başlayacak… Tabi eş zamanlı Türkiye’de Kürtlerin anayasal ve yasal düzenlemelerle devletin içine alınması sağlanacak, kendilerini yönetmeleri, dil, kültür ve eğitim haklarını kullanmaları için gerekli düzenlemeler yapılacak.
Bu mümkün mü?
Elbette mümkündür!
Hatta büyük senaryodan daha rahat ve daha sorunsuz gerçekleşme potansiyeli vardır. Gerekli olan tek şey, Kürtlerle anlamsız, gerekçesiz ve yararsız düşmanlık politikasından vazgeçmektir.
Türkiye devletinin bu pozisyonunu terk etmesidir. (HABER MERKEZİ)