Bazı insanlar vardır,  her adımda umut, her nefeste mücadele, her sözde bir halkın haykırışı saklıdır. Orhan Doğan, işte böyle bir insandı. Dağların yankısında, toprağın sessiz çığlığında, bir halkın barış özleminde adını tarihe kazıyan bir barış sevdalısı.

1993 yılında 32. Gün programında Alparslan Türkeş'in karşısına çıkıp, 'Sayın Türkeş, biz barış istiyoruz. Kan duracaksa bizi asın ' diyen oydu. 

2 Mart 1994 günü mecliste ensesine basılarak götürülen DEP Milletvekilide oydu.
 

On yıl, demir parmaklıkların ardında tutsak edildi bedeni; ama ruhu, hiçbir zincirin esir alamayacağı kadar özgürdü. Çünkü o, barışa adanmış bir ömrün  kahramanıydı.
2004’te cezaevinden çıktığında, gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldı belki. Ama o nefeste bile halkının acısı, toprağının yarası vardı. Özgürlüğüne kavuşmuştu, evet, ama o, özgürlüğün sadece kendisi için değil, herkes için anlam taşıdığını biliyordu. Bu yüzden durmadı, yorulmadı, pes etmedi. Barış, onun için bir kelimeden ibaret değildi; bir hayaldi, bir amaçtı, bir sevdaydı. 

2007 yazı, Doğubeyazıt’ta bir barış festivali… Orhan Doğan, o tanıdık, sıcak sesiyle kalabalığa seslendi. Yüreğinden dökülen sözler, bir özürle taçlandı: “Size barışı getiremedik, özür dilerim.” O anda, sanki bir ömrün yükü, bir halkın hasreti, bir kişinin vicdanı tek bir cümlede buluştu. Ve tam o sırada, kalbi durdu. Sanki barış, onun son sözü olmak için beklemiş; sanki toprak, o özrü duymadan onu almaya razı gelmemişti. Van YYÜ Araştırma Hastanesine götürüldü, ama nafile. Orhan Doğan, barışın bedelini ömrüyle ödemişti.
Kalp krizi geçirdiği anda yanındaydım. Gazeteci Ubeydullah Hakan ile beraber konuşmayı takip ederken, Heval Dılbahar'da sunum yapıyordu. Son sözlerini not ettiğim defterim hala bende duruyor.

Onun ölümünü 'Son sözü barış oldu' başlığıyla duyurdum. Evet, barış onun son sözüydü ama  tüm yaşamıydı. O, cezaevinde geçirdiği on yıl boyunca, baskılar altında, tehditler karşısında bile barıştan vazgeçmedi. Deprem gibi sarsılan bir coğrafyada, umudu yeşertmek için çırpındı. Bir siyasetçi, bir aydın, bir Kürt, bir insan olarak, hep aynı düşü gördü: silahların sustuğu, anaların ağlamadığı, çocukların güldüğü bir dünya.

Şimdi, Van/ İpekyolu Belediyesi, onun adını yaşatmak için çok anlamlı bir adım attı.  Orhan Doğan’ın son nefesini verdiği o hastanenin yerine yapılan parka, 'Orhan Doğan Barış Parkı' ismi  verilecek. Bu, sadece bir park değil; bir sembol olacak. Barışın, mücadelenin, insanlığın sembolü. Hele içinden geçtiğimiz günlerde bu park çok daha büyük bir anlam kazanacak. O parkta esen rüzgâr, Orhan Doğan’ın özrünü fısıldayacak belki; o ağaçlar, onun hayalini büyütecek. Çocukların kahkahaları, onun hayatını verdiği barışa su olacak.

Orhan Doğan öldü, evet. Ama onun sesi, onun davası, onun barış özlemi ölmedi. Çünkü bazı insanlar ölür, ama fikirleri, hayalleri, umutları sonsuza dek yankılanır. Orhan Doğan, barışın son sözü değil, barışın sonsuz sözü oldu. Bugün onun hayatını kaybettiği yere onun  ismini vermek, onun 'Size barışı getiremedik, özür dileriz' sözüne karşı 'Biz sana teşekkür ediyoruz, Orhan Doğan. Sen bizi o günlerde bize barışı getiremedin, ama mücadelesini verdiğin barışın umudu her gün biraz daha büyüyor." şeklinde cevabımız olacaktır.
Son olarak bu değerli çalışmayı yapan İpekyolu Belediyesine teşekkür ediyorum.