Oktay Candemir: Entel maganda
Nazım Daştan ve Cihan Bilgin gazeteci değil, teröristtir, diyor biri. Bu söz, geçmişin siyasi atmosferinin bir yansıması. Geçmişin güçlü muktedirleri Tansu Çiller de, Süleyman Demirel de, Mehmet Ağar da, İdris Naim Şahin de böyle derdi ve sonra, hiçbir vicdani tereddütleri olmadan, gazetecilerin ölümüne karar verirlerdi.
Bugün de değişen birşey yok. Özde aynı zihniyet, aynı dil, hala geçerli. Onlar yurt içinde gazetecileri faile meçhulle cinayetlerle öldürürken, bunlar faili meçhulleri sınırın ötesine taşıdılar. Geçen yıl Nagihan Akarsel, bu sene Gülistan Tara, Hero Bahaddin ve bu hafta Nazım Daştan, Cihan Bilgin.
‘Bunlar gazeteci değil, terörist’... Kulağa ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Muhalif-demokrat gazetecilerin emniyet-savcılık ifadeleri sırasında sık sık duydukları teranedir.
İşte o zihniyetin bugün devamı olan Ahmet Hakan’da aynı şeyi terennüm etti.
Ona kimlerin gazeteci olamayacağını kendisinden bir kaç örnek ile anlatayım…
Gazeteci, bir yumruk yedi diye, kendisini dövdüren iktidarın kucağına oturmaz, iktidarın bülbülü olmaz.
Gazeteci, programına çağırdığı konuğuna, (Tahir Elçi) o kaosun içinde ‘Sizce bunlar terör örgütü değil mi?’ diye sorular sorarak önce tutuklanmasına sonra katline yol açmaz.
Gazeteci, 90’larda milli görüşçü, 2000’lerde liberal, 2010’larda konjüktüre göre milliyetçi-muhafazakar olmaz. Döne döne bir hal oldun.
Gazeteci, ‘Tarafsız bölge’ adı altında program yapıp da, DEM’in tartışıldığı programa DEM’lileri çağırmamazlık etmez.
Eğer bunlar gazetecilik ise evet doğrudur, Nazım ve Cihan gazeteci değil, olmasın daha iyi! Gazetecilik, iktidarın emriyle yazılar yazmak, manipülasyon yapmak, gerçekleri yok saymak ise bizler gazeteci değiliz ve öyle gazeteci de olmayacağız.
Sen bu gazeteciliğin hayrını görmeye devam et!
Hayatın boyunca gazetecilik yapmadığı için sanırım gazeteciliğin ne olduğunu bilmiyor. Nazım ve Cihan gerçek gazeteciydi. Onların gece gittiği habere Ahmet Hakan gündüz giremez. Onların haber için gittiği yerlere Hakan’ın kalbi dayanmaz. Bir aslan miyav dese, minik fare gibi girecek delik arar.
Bilmeyen de; M.Ali Birand gibi Beka Vadisine, Saddam’ın Sarayı’na, Kaddafi’nin çadırına gidip haber yapmış sanacak. Hangi ara gazeteci oldun da, kimlerin gazeteci olup olmadığına sen karar veriyorsun. 30 yıldır Türk medyasının yedek kulübesinde beklemekten öteye bir marifetin olmadı ama sende işin kolayını seçtin. ‘Kürtlere vuran yükselir’ diyerekten kendine yol açıyorsun.
Hayatın boyunca bu mesleğe ne kattın da, hüküm veriyorsun?
Senin bir sözünle diyebilirim; dünyanın bütün sihirbazları birleşse senden demokrat çıkmaz. İbrahim Tatlıses’ten, hatta Emin Çölaşan’dan demokrat olur; senden olmaz.
Ne kalemin güçlü, ne kelamın… Ama vellakin, biraz İmam Hatip’ten biraz İlahiyat fakültesinden ezberlediğin bir kaç kelimeyle birazda sırtını sıvazlayan yapıların sayesinde 30 yıldır hasbelkader, kör topal gazetecilik yapıyorsun.
Abdülkadir Selvi ile beraber şimdi tuttuğunuz köşelerinizde iktidarın propagandasını yapıyorsunuz ama Nazım Daştan ve Cihan Bilgin bal gibi gazeteci iken onlar için ‘Onlar gazeteci değil, örgütün propagandacısı’ diyorsun. Tek kelime ile sana ‘yuh’ diyorum!
Mesele oysa bunun alasını sen yapıyorsun, o zaman sen hiç gazeteci değilsin!
Onlar ne kelamını, ne kalemini satmadılar. İnandıkları doğrular için gazetecilik yaptılar ve öyle de öldüler. Ama Ahmet Hakan, toplum seni nasıl biliyor, nasıl konuşuyor. Patronun Demirören’in dizinin dibinden, iktidarından kucağından in, sokağa çık… Hatta sana önerim tedbili kıyafet çık ve insanlarla sohbet et, bak bakalım neler diyorlar.
Ahmet Kaya, bugün yaşasaydı senin için şunları yazardı:
“Bir eli televizyonda/Öteki eli basında/Bir şeylerin tadı kalmış/ Dişlerinin arasında/Bir Allah’çı, bir kulcusun/Bir davulcu, bir pulcusun/ Artık rol yapmayı bırak/ Sen bir entel magandasın.