PKK, PYD ve YPG’nin arkasında ABD’nin, İsrail’in, MOSSAD’ın, CIA’in hatta Avrupa ülkelerinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bölgede terör ve bölücülük faaliyetlerinin yapılması 50 senelik belki 100 senelik bir plandır, Abdullah Öcalan dedi diye silah bırakmazlar" dedi.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yeni çözüm süreci ve TUSAŞ'a yönelik terör saldırısını değerlendiren Erbakan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur İttifakına destek vererek, Millet İttifakı'na yönelik, "Neye karşılık PKK böyle dört elle sarılmış 7'li masaya destek veriyor" açıklamasının hatırlatılmasına ise, "Cumhur İttifakı'nın pozisyonu açısından beklemediğimiz bir yöne evrildi. Biz de milletimiz gibi bu açıklamadan dolayı büyük bir şaşkınlık yaşadık" ifadelerini kullandı.

 

"Terör tehdidinin de söyledikleri gibi tam olarak bitmiş olmadığı çok açık"

Fatih Erbakan'ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

 "TUSAŞ’a düzenlenen hain terör saldırısında şehit düşen vatandaşlarımıza rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, hain saldırıyı düzenleyen her iki terörist de PKK terör örgütü üyesidir. En stratejik savunma sanayii kuruluşlarımızdan bir tanesine, hem de başkent Ankara’da yer alan bir kuruluşa, güpegündüz ve teröristler adeta ellerini kollarını sallayarak bir terör saldırısı gerçekleştiriyor. Bu kalaşnikofları oraya kadar nasıl hangi yolla getirdiler? Uzun namlulu silahlar taksinin içindeyken girişteki jandarma noktasından nasıl geçtiler? Ülkenin başkentinde, bakanlıkların, böyle stratejik kuruluşların bu kadar kolay hedef olmaması gerekir. Hele hele de yetkililerimiz; “terörün kökünü kazıdık, şehirlerde bir tane terörist kalmadı, dağda da birkaç yüz tane kaldı, onların da ayakkabı numarasına kadar her şeylerini biliyoruz” şeklinde konuşmalar yaparken bu gibi saldırıların hiç olmaması gerekir. Ancak maalesef bir güvenlik ve istihbarat zaafımız olduğu, terör tehdidinin de söyledikleri gibi tam olarak bitmiş olmadığı çok açık. Bu zaafların giderilmesi, tedbirlerin artırılması ve bu olayın çok yönlü bir şekilde soruşturulması gereklidir."

"Çözüm için eğer bir muhatap aranıyorsa Kürt halkıdır"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin grup toplantısında terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcanlan'a yaptığı çağrıya tepki gösteren Erbakan, "Terörist başı Abdullah Öcalan’ın İstiklal Harbimizi yürütmüş olan TBMM’de konuşmasına ve 'umut hakkı'ndan istifade ederek serbest kalmasına yönelik teklif, milletimizin terörle mücadelesine ve şehitlerimizin aziz hatırasına ağır bir darbedir. Böyle bir şey teklif değil, tahayyül dahi edilemez" dedi. Erbakan, konuya ilişkin açıklamalarını şöyle sürdürdü:

"40 sene boyunca Türküyle Kürdüyle bu kadar insanımız, askerimiz şehit düştü, minicik yavrular öksüz yetim kaldı, askerlerimiz kolunu, bacağını, gözünü kaybetti, bunun için mi bütün bu mücadele yapıldı? Bu terör yüzünden en çok Kürt kardeşlerimiz zarar gördü. Örgüt tarafından haraca bağlandılar, köyleri basıldı, evleri yakıldı, katledildiler, bölge terör yüzünden ekonomik olarak geri kaldı, fakirlik ve işsizlik aldı başını gitti. Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi ne terörist Öcalan ne PKK, ne YPG/PYD, ne de tek başına HDP’dir. Çözüm için eğer bir muhatap aranıyorsa, Kürt halkının temsilcisi; siyasi partiler, STK’lar, kanaat önderleri, aşiretler ve bölgedeki vatandaşlarımızdır. Yeniden Refah Partisi olarak; doğrudan Kürt vatandaşlarımızın muhatap alındığı bir çözüm sürecine 'evet' diyor ve destekliyoruz.

"Abdullah Öcalan dedi diye silah bırakmazlar"

Kürt kardeşlerimizin haklarının teslim edilmesini herkesten çok biz istiyoruz. Bu ülkede Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Lazıyla birlik beraberlik ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz ancak güvenlik güçlerimizden kundaktaki bebeklere kadar 50 bin kişinin katili olan terörist başının TBMM’de konuşması, umut hakkı gibi uygulamalarla özgürlüğüne kavuşturulması gibi devleti ve milleti aciz bir görünüme sürükleyecek çağrılar, Türkiye’nin hayrına ve yararına değildir. Bu bir acziyettir. Teslimiyettir. 40 yıllık mücadeleye ve şehitlerimizin aziz hatıralarına saygısızlıktır. Kadınlar, çocuklar ve bebekler de dahil olmak üzere On binlerce şehidimizin kanı elinde olan terörist elebaşından yardım istemek, TBMM’de konuşma yapmaya davet etmek; Türkiye Cumhuriyeti Devletini aciz gösterir, ordumuzu güvenlik güçlerimizi aciz gösterir. 'Biz yıllarca askerimizle, polisimizle bütün kurumlarımızla sizinle mücadele ettik ancak başarılı olamadık, gel bize yardım et bu işi sen çöz' manasını taşır.  Terörle masaya oturulmaz, pazarlık yapılmaz, söz alınmaz söz verilmez. PKK, PYD ve YPG’nin arkasında ABD’nin, İsrail’in, MOSSAD’ın, CIA’in hatta Avrupa ülkelerinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bölgede terör ve bölücülük faaliyetlerinin yapılması 50 senelik belki 100 senelik bir plandır, Abdullah Öcalan dedi diye silah bırakmazlar.

"PYD-YPG terör ordusu varken PKK’nın tasfiyesi bir şey ifade etmez"

ABD orada PYD ve YPG’den oluşan 140 bin kişilik ordu donattı, bir tek tankları ve savaş uçakları yok, oradaki teröristleri devlet kuracak noktaya getirdi ABD. Binlerce TIR dolusu silahı dünyanın gözü önünde onlara verdi, oradaki teröristleri yıllarca eğitip donattı, milyarlarca dolar harcadı.Ve ABD bütün bunları da binlerce yıllık plan olan Büyük İsrail’in kurulabilmesi için yaptı. Abdullah Öcalan bir konuşma yapacak ve bütün bu hazırlık, bütün bu proje birden bire ortadan kalkacak mı? Bir diğer önemli husus şudur; PKK’nın lağvedilmesi, ülkemiz için asıl tehdit haline gelen YPG ve PYD gibi örgütlerin de lağvedileceği anlamına gelmemektedir. PKK gibi belki de kendileri için bile önemi kalmamış bir örgütün, lağvedilmesinin ve birkaç yüz örgüt mensubunun göstermelik olarak silah bırakmasının hiçbir anlamının olmayacağını da ifade ediyoruz. Yanı başımızda ABD tarafından eğitilip donatılmış 140 bin kişilik PYD-YPG terör ordusu varken sadece PKK’nın tasfiyesi bir şey ifade etmez.

"Bir dönem daha seçim kazanmak uğruna terör örgütleriyle görüşmeye değmez"

PKK elebaşlarından Cemil Bayık'ın iki gün önce yaptığı açıklama da zaten ortada. Bayık, verdiği bir röportajda ''Silahlı güçlerin çekilip çekilmeyeceğine biz karar veririz. Apo karar veremez'' ifadelerini kullanıyor. TUSAŞ’a düzenlenen saldırı da örgütün açık bir şekilde “silah bırakmaya niyetimiz yok” mesajıdır, örgüt kanlı bir biçimde ve çok açık şekilde silah bırakmayız mesajı vermektedir. İktidar kanadının attığı bu adımın yapmak istedikleri Anayasa değişikliği için DEM’in desteğinin alınmasına yönelik bir adım olma ihtimali yüksek. Hatırlayacağınız üzere 2019 yerel seçiminde de İstanbul’u kazanmak için Öcalan'ın kardeşini TRT’ye çıkarmışlardı, mektubunu televizyonda yayınlamışlardı.  İktidarın istekleri doğrultusunda olası bir Anayasa değişikliğinin ve sonrasında oluşacak AKP-MHP-DEM ittifakının Sayın Cumhurbaşkanı’nın yeniden seçilmesi hususunda elini güçlendireceği de açıktır. Siyasi Partiler arasında yeni ittifaklar yapılmasının siyasetin doğasında olduğunu da ifade ediyor ve yadırgamıyoruz. Ancak Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’yi bir dönem daha seçim kazanmak uğruna terör örgütleriyle görüşmeye, terörist başıyla pazarlık etmeye değmez diye uyarıyoruz. Senelerce devletin bekası diyenler, milliyetçilik üzerine siyaset yapanlar, 1999’da Apo’yu idam edeceğiz diyerek iktidar ortağı olanlar, siyasi ömürlerinin sonunda terörist başının umut hakkı ile serbest kalması için harekete geçmiştir.

''Çare Milli Görüş'tedir''

Bu büyük bir çelişkidir ve bu yol yol değildir. Bu adımın atılmasının bir diğer sebebi ise Amerika ve Avrupa’nın bu yöndeki talebi olabilir. Ekonomik olarak büyük sıkışmışlık içinde bulunan, F-35’leri ABD’den alamayan, Avrupa’dan Eurofighter savaş uçaklarının alınmasında engellerle karşılaşan, ABD başkanından yıllardır randevu alamayan, uluslararası alanda yalnızlaşan iktidar böyle bir talebi kabul etmek durumunda kalmış olabilir. Son olarak bir kez daha altını çizerek ifade ediyoruz, biz Yeniden Refah Partisi olarak aslında idam cezasına mahkum olmuş eli kanlı bebek katili bir teröristin Gazi Meclisimize adım dahi atmasını asla kabul etmiyoruz. Çare Milli Görüş’tedir. ABD ve İsrail’in planlarını bozacak, çözümü Türk-Kürt kardeşliği daha da önemlisi İslam kardeşliği ekseninde ve ortaya koyacağı maddi ve manevi kalkınma hamleleriyle sağlayacak olan da Milli Görüş’tür."

"Biz yapsaydık herhalde şu anda İmralı'da olurduk"

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erbakan, "Sürece ilişkin yarı şaka yarı ciddi şöyle bir şey söyledik; 'biz yapsaydık herhalde şu anda İmralı'da olurduk' dedik. 'Madem Abdullah Öcalan'dan bir şey duymak istiyorsunuz gidin İmralı'ya duyun' diyebilirlerdi bize de. Benzer açıklamalar AKP'nin içerisinden de geldi. 'Muhalefet partileri bunları söyleseydi biz şu anda neler yazıyor olurduk' dediler. Bu büyük bir çelişki. Bu çağrıyı yapanların siyasi hayatına ve çok yakın bir zamandaki söylemlerine baktığımız zaman bugün geldikleri noktayla büyük bir çelişki oluşturuyor. Maalesef böyle çifte standartlar da yaşanıyor" dedi. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sürece dair sessiz kalmasına ilişkin ise Fatih Erbakan, "Türkiye'de ekonomi kayıt dışı bununla beraber dış ilişkiler kayıt dışı, bu gibi müzakereler kayıt dışı. Şeffaflık yok, yeterli bilgilendirme yok. Ben tabi Sayın Cumhurbaşkanının bu konudan habersiz olduğuna inanmıyorum. Daha basit konularda dahi Sayın Bahçeli ile sık sık istişare ediyorlar. Böyle kritik ve tarihi bir konuşmada habersiz bir adım atılacağını sanmıyorum. Cumhurbaşkanı da bir miktar daha bekleyip görme stratejisi uyguluyor diye düşünüyorum. Onun arkasından kendisi de pozisyonunu ifade edecek" diye konuştu. 

"Cumhur İttifakı'nın dışında olmamızın çok daha hayırlı olduğunu görmüş olduk"

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Millet İttifakına yönelik, "Neye karşılık PKK böyle dört elle sarılmış 7'li masaya destek veriyor bunu açıklamaları lazım. Milletten gizli, kapalı kapılar arkasında bir söz mü verildi Öcalan'ın çıkartılması için" sözleri hatırlatılarak, gelinen süreçte pişmanlığı olup olmadığı, sürecin beklemediği bir yöne mi evrildiği sorusuna ise Erbakan, şu yanıtı verdi:

"Cumhur İttifakı'nın pozisyonu açısından beklemediğimiz bir yöne evrildi. Biz de milletimiz gibi bu açıklamadan dolayı büyük bir şaşkınlık yaşadık. MHP'nin yıllardır yürüttüğü siyasetle de çok büyük bir çelişki var. Bizim Cumhur İttifakı'nda olma sürecimizde olmazsa olmaz kırmızı çizgilerimiz vardı. Bu kırmızı çizgilerimiz hem dış politika hem ekonomi ile ilgili. Bu çizgiler de şahsımızın hayrına değil ülkenin hayrına, dertlere derman olsun diye konulan kırmızı çizgiler. Bunu da bir mutabakat metni olarak ortaya koyduk. Bu sözümüzün arkasında durduğumuz için Cumhurbaşkanı adaylığımızı ilan ederek başvurumuzu yaptık. Ancak cuma günü birden bire 'biz mutabakatta varız' noktasına geldiler. Arkasından da maalesef geçen sürede bırakınız bu metne uygunluğu bunun tam tersi yönde adımlar atıldığı için Cumhur İttifakından yerel seçim itibariyle de fiilen ayrılmış olduk. Bu gelişmeleri gördüğümüz zaman da Cumhur İttifakı'nın dışında olmamızın çok daha hayırlı olduğunu bir kez daha görmüş olduk." (ANKA)