Kadın Cinayetleri: Devletin Sorumluluğu ve Sosyal Düzenin Krizi
Kadın cinayetleri, yalnızca bireysel suçlar olarak değerlendirilemeyecek kadar yapısal bir sorunun yansımasıdır. Bu cinayetlerin artışı, devletin hukuki ve sosyal mekanizmalarının toplumsal cinsiyet temelli şiddeti önlemede yetersiz kaldığını, dolayısıyla yaşam hakkını güvence altına alma görevini yerine getiremediğini gösterir. Bu bağlamda, Hobbesçu anlamda “doğa durumu” olarak ifade edilen kaotik ve güvensiz ortam, kadınlar için modern devlet içinde de devam ediyor gibidir. Kadınlar, bir anlamda doğal haklarını devletin otoritesine devredip güvenlik beklerken, bu otoritenin sağladığı koruma, ciddi biçimde eksik kalmakta ve toplumsal sözleşmenin temel taşları sorgulanmaktadır.
Weber’in devletin meşruiyeti üzerine olan teorisi, devletin yalnızca fiziksel şiddet tekeli üzerinde değil, bu tekeli adaletli bir biçimde kullanma ve bireylerin güvenliğini sağlama becerisine dayanır. Ancak, kadın cinayetlerinin engellenememesi ve faillerin yeterince cezalandırılmaması, bu şiddet tekelinin etkili bir şekilde kullanılmadığını gösterir. Burada, devletin kadınların can güvenliğini koruyamaması, adaletin tesisi ve sosyal düzenin devamlılığı konusunda ciddi bir meşruiyet kaybına yol açar. Çünkü, toplumsal sözleşme sadece güvenlik değil, eşit ve adil bir koruma vaat eder; bu sözleşme kapsamında kadınlar, erkeklerle eşit düzeyde güvenlik ve haklar talep ederken, bu hakların ihlal edilmesi, devletin meşru otoritesini zayıflatır.
Kadın cinayetlerinin artışı, devletin sadece fiziksel güvenliği değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın haklarını koruma yükümlülüğünü de yerine getirmediğini ortaya koyar. Bu durum, devletin sadece can güvenliğini sağlama kapasitesini değil, aynı zamanda adaletin dağıtımında tarafsız ve kapsayıcı olma yeteneğini de sorgular hale getirir. Neticede, can güvenliği sağlamada başarısızlık, kadın cinayetleri üzerinden toplumsal bir sorun haline gelmişse, devletin meşruiyeti ağır bir krizle yüz yüzedir. Bu bağlamda, devletin kendi varoluşsal görevini yerine getiremediği ve dolayısıyla meşru bir siyasal otorite olarak sorgulanması gerekir.
Bu yazı cafrende.org alınmıştır