Don Kişot ve Modernitenin reddi!
RÜYA TOPÇU
Gerçeklik, onun için kendi zihninin ürünü, rüzgar değirmenleri ise fantastik devlerdir. Bu eser, bir reddediş ve illüzyon romanıdır. Cervantes, erdemin bir yanılsama haline geldiğini, artık yalnızca Don Kişot’un hayal dünyasında var olduğunu gösterir. Don Kişot, modern dünyanın ve onun rasyonalitesinin reddidir; onun kendi mantığı vardır ama bu, bir hayal mantığıdır. Koyun sürüsü onun için şövalyelere, erdeme, cesarete ve kahramanlığa dönüşür. Bu hayal dünyasında atlarına binmiş cesur şövalyeler vardır ve Don Kişot, onların varlığını savunur. Gerçeklik, ona göre hayalden ibarettir ve yeni dünyanın kaçınılmaz hayal kırıklıklarını anlatır.
Sancho Panza, Don Kişot’un sevgilisini betimlerken, kadını hiç görmemiş olmasına rağmen, “Bunu nereden biliyordunuz?” diye sorar. Don Kişot ise “Duydum,” diye yanıtlar. Bilgi, burada duyumlarla sınırlıdır. İnsan tabiatı hakkındaki en kötü bilgi kaynağı, kişinin kendi kısıtlı deneyimleriyle yargılarda bulunmasıdır. Tüm fanatizm ve hataların temeli de bu sınırlı bilgidir. Don Kişot, bu sınırlı bilgiye dayanarak çok çirkin bir kadını güzel olarak görebilir. Modern dünyaya geçişte, yalnızca düşüncede var olan büyük aşkların kaybı, Don Kişot’un illüzyonlarıyla telafi edilmeye çalışılır.
Nietzsche, “Kanaatler, hakikatin düşmanıdır,” der. İnançsızlar, inananlara “Hayal mi görüyorsun?” derler. Don Kişot ise bu illüzyona bir köprü kurar; onun aşkı yoktur, sadece bir özlemi vardır. Bu özlem, günümüzdeki özgürlük sanrısına benzer. Sevgilisi vardır ama aslında hiçtir, yokluğun sevgilisidir. Dulcinea, ölü olanın, yok olanın sevgilisidir; onun varlığı müthiş bir kurgudur, olmayanın tanımıdır. Don Kişot, erdemsizlik çağında bu boşluğu hayalle kapatır. Onun için koyunlar şövalye olabilir.
Özgürlük, modern zamanların en tutkuyla savunulan kavramlarından biridir. Ancak özgürlüğün yanlış tanımlanması, olmayanın tanımlanmasıdır. Gerçekte özgür bir nesnenin tanımı yapılamaz, çünkü soyut bir kavram olarak ortaya konur.
Erdemin Kaybı ve Modern Dünyaya Reddiyedir
Don Kişot, modern dünyanın yozlaşmış, erdemsiz gerçekliğine karşı bir direnişin sembolüdür. Onun dünyasında erdem, cesaret, aşk ve kahramanlık gibi yüksek değerler hayal dünyasına hapsolmuştur. Ancak Don Kişot, bu değerleri yeniden yaşatmaya çalışırken, bu değerlerin modern dünyada yitirildiğini ve artık sadece illüzyon olarak var olduğunu gösterir. Don Kişot’un erdem anlayışı, gerçek dünyada bir anlam bulamaz; bu nedenle onun mücadelesi, modernitenin getirdiği rasyonalitenin karşısında kaybolmaya mahkûmdur. Eser, böylece modernitenin değerleri nasıl yerinden ettiğini ve idealizmin geride kalan bir gölgeye dönüştüğünü eleştirir.
Hayal ve Gerçek Arasındaki Çatışma
Don Kişot’un rüzgar değirmenlerini dev olarak görmesi ya da koyun sürüsünü cesur şövalyeler olarak algılaması, hayal ve gerçek arasındaki derin bir çatışmayı simgeler. Don Kişot, gerçek dünyayı kabul etmeyen bir hayalperesttir, ancak onun hayal dünyasında bile bir mantık vardır. Bu, “hayal rasyonalitesi” olarak tanımlanabilir. Gerçek dünya ona göre, maneviyattan ve yüksek değerlerden yoksun, katı ve sıradan bir yer olduğu için, hayal dünyasında bu değerleri korumaya çalışır. Gerçek ile hayal arasındaki bu çatışma, insanın yaşamındaki kaçınılmaz hayal kırıklıklarını temsil eder: İnsan, hayal ettiği yüksek ideallerin dünyada yer bulamayacağı gerçeğiyle yüzleşir.
Bilginin Sınırları ve Yanılgılar
Sancho Panza ile olan diyalogda, Don Kişot’un sevgilisi hakkında hiçbir gerçek bilgiye sahip olmamasına rağmen, ona dair güzellik ve aşk dolu tasvirler yapması, bilginin sınırlarına ve yanılsamaların tehlikesine işaret eder. Don Kişot, kadını görmemiştir, sadece duymuştur, ancak bu duyuma dayanarak ona bir anlam yükler. Bu, bilginin duyuma dayalı olmasının yanıltıcılığına işaret eder. İnsanın kısıtlı deneyimleriyle dünyayı anlamaya çalışması, yanlış yargılara ve fanatik inançlara yol açabilir. Cervantes, bu noktada, insanın sınırlı algılarının, dünyayı ve gerçekliği nasıl çarpıtabileceğini vurgular.
İllüzyon ve Modern Dünyanın Yitirdiği Değerler
Don Kişot’un büyük aşkı, aslında gerçek bir aşk değil, bir özlemdir. Gerçekte var olmayan Dulcinea, Don Kişot’un zihninde mükemmel bir sevgiliye dönüşmüştür. Bu aşk, olmayan bir şeye duyulan derin bir özlemi temsil eder. Bu özlem, modern dünyanın maneviyatı, saf aşkı ve erdemi kaybetmesinin yasını tutar gibidir. Don Kişot, olmayanı var gibi görerek bu kaybı telafi etmeye çalışır. Bu da günümüz dünyasında, insanların eksik olan değerleri ve anlamları hayal yoluyla yaratma çabasına bir gönderme olarak okunabilir. Don Kişot’un illüzyonlara dayanarak varlık dünyası yaratması, aslında modernitenin getirdiği derin hayal kırıklığını aşma girişimidir.
Nietzsche ve Kanaatlerin Hakikate Karşı Oluşu
Nietzsche’nin “Kanaatler, hakikatin düşmanıdır” sözü, Don Kişot’un durumunu daha iyi anlamamızı sağlar. Don Kişot, kendi kanaatleri doğrultusunda dünyayı yorumlar, fakat bu yorumlar hakikate ulaşmak yerine ona uzak düşer. Gerçeklikle bağı kopmuş olan bu kanaatler, Don Kişot’un illüzyonlarının temelini oluşturur. O, kendi kanaatlerine saplanıp kalmış ve bunlar üzerinden bir dünya inşa etmiştir. Aynı şekilde, insanlar da çoğu zaman gerçekliğin ne olduğunu sorgulamadan kendi inançlarına sıkı sıkıya tutunurlar. Cervantes, Don Kişot karakteri aracılığıyla bu kör inancın ve fanatizmin insanı hakikatten uzaklaştırabileceğini gösterir.
Özgürlük ve Onun Yanılgısı
Don Kişot’un aşkı gibi özgürlük de modern dünyada soyut bir kavrama dönüşmüştür. Eser, özgürlüğün yanlış tanımlanmasını, olmayan bir şeyin tanımlanmasıyla eş tutar. Gerçek bir özgürlüğün tanımı zor yapılır, çünkü soyut bir kavramdır. Tıpkı Don Kişot’un zihninde yarattığı aşklar ve kahramanlıklar gibi, modern dünyada da özgürlük soyutlanmış ve içi boşaltılmış bir ideale dönüşmüştür. Don Kişot, kendi hayal dünyasında özgürlüğü, aşkı ve erdemi yaşatmaya çalışır, ancak bunlar gerçekte var olmayan kavramlardır. Cervantes, bu noktada modern dünyanın özgürlük kavramını nasıl bir yanılsamaya dönüştürdüğüne dair derin bir eleştiri sunar.
Dulcinea ve Yokluğun Sevgilisi
Don Kişot’un sevgilisi Dulcinea, bir varlık değil, bir yokluk simgesidir. Gerçekte var olmayan bir kadını aşkla tanımlamak, modern dünyanın kaybolmuş değerlerine duyulan özlemin en uç örneğidir. Dulcinea, Don Kişot’un zihninde “olmayanın” tanımıdır. O, varolmayanı var gibi görmekte ve bu hayal dünyasında bir anlam yaratmaktadır. Bu, aslında insanın kaybettiği şeyleri yeniden bulma çabasıdır; olmayanı var gibi hayal ederek boşluğu doldurmaya çalışır. Bu da modern insanın anlam arayışındaki boşluğa işaret eder.
Sonuç
Cervantes’in Don Kişot eseri, derin felsefi ve toplumsal eleştiriler barındırır. Don Kişot’un gerçeklikten kopuk hayal dünyası, modern dünyaya geçişte insanın yitirdiği erdemleri, aşkı ve kahramanlığı sorgular. Aynı zamanda bilginin sınırlılıklarını ve kanaatlerin insanı yanıltıcı yollarla hakikatten nasıl uzaklaştırdığını gözler önüne serer. Don Kişot, hayalperestliğiyle, modern dünyanın maddi ve rasyonel gerçekliğine bir meydan okuma olarak var olur ve bu da onun hikâyesini zamansız kılar.