Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Bakırhan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Özer’in halkın iradesi ile seçildiğine dikkati çeken Bakırhan, Özer’in "Kent Uzlaşısı" formülü kapsamında seçildiğini hatırlattı.

Bakırhan, "Ahmet Özer, demokratik, toplumcu bir belediyeciliği hayata geçirdiği için belli ki biraz zorlarına gitmiş, rahatsız olmuşlar. Buradan bu operasyonu yapanlara sesleniyoruz; defalarca bunu gördük, yeter artık. Bu oyunları bırakın, bu yanlıştan dönün, halkın iradesine saygı gösterin, Ahmet Özer’i de derhal serbest bırakın” dedi.

'İNKAR VE İMHA DEVAM EDİYOR'

Cumhuriyet tarihi boyunca halkların travma yaşadığını belirten Bakırhan, "Çok ciddi acılar çekti. Ülkeyi korku ile yöneten bir anlayışla yönetildik, bir sistemde yaşadık. Cumhuriyet demokrasiden korktuğu için demokratikleşemedi. Cumhuriyet hedeflerine ulaşamadı ve hedeflerinin çok gerisinde kaldı. Herkesin cumhuriyeti maalesef olamadı. Küçük bir azınlığın cumhuriyeti oldu.

Küçük bir azınlığa hizmet etti. Aslında cumhuriyetin özü demokrasidir ama demokrasi maalesef olmadı. Cumhuriyetin özü herkesin cumhuriyeti olmaktı. Cumhuriyetin ilk 100 yılının her birimiz tanığı, sanığı ve mazlumlarıyız. En çok da bu 100 yılda büyük bir zulme uğradık. Çünkü hükümetler değişse de cumhuriyet ve Kürtlerin ilişkisi bir türlü değişmiyor. İnkar ve baskı üzerine kurulu bir şekilde devam ediyor” diye konuştu.

 

'YOL ALABİLİRİZ’

100 yıldır Kürt sorunun çözülmediğine dikkat çeken Bakırhan, "100 yıl önce cumhuriyet kurulurken de 'beka' dediler. Aradan 100 yıl geçti hala 'beka' diyorlar. İnkarcı akıl 'beka' diyerek, bir adım bile cumhuriyeti maalesef ilerletemedi. 100 yıldır yanlış bir şekilde ülkeyi yönettiler. 100 yıl sonra hala 'beka' deniliyorsa ve 'beka' sorunundan bahsediliyorsa demek ki bir yerde yanlış yapıldı. İşte o yanlışı eğer kabul edebilirlerse, bu ülkeyi yönetenler yüzyılda yanlış yaptıklarını söyleyebilirse, yol alabiliriz” diye kaydetti.

 

 

‘CİDDİ BİR FIRSAT VAR’

Bakırhan, “Şimdi bu yanlıştan dönmek için ciddi bir fırsat var. Cumhuriyet başta Kürtlerle, Alevilerle ve dışladığı tüm halklar ve inançlarla en önemlisi de demokrasi ve özgürlüklerle barışmalıdır. Barışmak zorundadır. İkinci bir yüzyılın başlangıcını cumhuriyet barışmakla sağlayabilir” ifadelerini kullandı.

Bakırhan, şunları söyledi:

"Ülkenin huzura kavuşması için, refah içinde yaşaması için önce Kürtlerin özgürleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekiyor. İlk yüzyılın acısını sadece biz Kürtler yaşamadık. Ermeniler, Aleviler, Süryaniler, Müslümanlar... Adını burada sayamayacağım onlarca halk ve inanç da aynı şekilde ilk yüzyılın acısını ve zulmünü birlikte gördüler. Geçen yüzyılda devletin toplum üzerindeki vesayeti toplumun gelişmesini, özgürleşmesini engelledi. Elbette geçmişe takılıp kalmayacağız ama geçmişle yüzleşerek, geçmişten dersler çıkararak önümüze bakmak zorundayız. Biz geçmişe takılıp kalan bir anlayıştan gelmiyoruz. Dersler çıkararak ikinci yüzyılda daha demokratik, daha özgürlükçü ve inançların bir daha aynı şeyi yaşamaması için önümüzde ciddi bir fırsat duruyor.

 

 

Bu ülke kurulurken; topraklarında, ovalarında hepimizin kanı, alınteri yok muydu? Evet, vardı. Bunun en iyi örneği Çanakkale’deki şehitlikte her bölgeden, inançtan, her etnik gruptan isimlerinin mezar taşları. Kuruluşta ortaklık vardı. Kuruluşta beraber kan döktük, alınteri döktük, ama cumhuriyeti eşit yaşadığımız bir zemin haline getiremedik. Bu toprakları demokratik bir cumhuriyete ulaştırmak gibi bir görev ve sorumluluk hepimizin önünde duruyor. En başta da hükümetin önünde duruyor.

'KONUŞMAZSAK BU YÜZYILI DA KAYBEDEBİLİRİZ'

İçinde bulunduğumuz süreç herkesin cesurca, çekinmeden, birlikte tartıştığı, konuştuğu bir anlayışa ihtiyaç var. İkinci yüzyılı birlikte konuşup tartışamazsak, birlikte çözüm yolları bulamazsak maalesef bu yüzyılı da kaybetmekle karşı karşıya kalabiliriz. Türkiye’nin demokratik geleceği için siyaset kurumu tarihsel düşmanlıklara ve intikam duygusuna yaslanmaktan vazgeçmelidir.

Her demokrasi denildiğinde, her hak ve hukuk denildiğinde bir düşmanlık ve intikam duygusu ortaya sermekten siyaset kurumu artık uzaklaşmalı. Bu dili terk etmelidir. Yeni yüzyılda inkarı bir kenara bıraktırmak, kandırmadan sahici çözüm yolları bulmak, bu yeni yüzyılda hepimizin görevleridir. İkinci yüzyılda farklılıklardan korkmayan, farklılıkları zenginlik ve güç sayan demokratik bir ulus anlayışına ihtiyaç var. Bu ülkenin en sahici güvencesi de demokratik bir ulus yaratmaktır. Demokratik ulus yaratmaktan geçer.

'DEMOKRATİK BİR ANAYASA İLE TAÇLANDIRILMALI'

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında tüm siyasi ve toplumsal çevrelere çağrımızdır; gelin önyargılarımızı, husumetlerimizi bir kenara bırakalım. Halkların barış içerisinde ve kardeşçe yaşadıkları bir Türkiye’yi birlikte kuralım. Biraz önce sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını da izledim. O da yeni, daha demokratik, daha kapsayıcı, kardeşleştiğimiz bir zemin yaratalım diyordu. Bunun bugün koşulları var. Türkiye’nin büyük çoğunluğu bugün halkların kavga ettiği ve çatıştığı bu zemin yerine, halkların barış içinde yaşadığı bir zemini talep ediyor. Bu gerçekliği başta iktidar partisi olmak üzere siyasi partiler dile getiriyor.

Demokratik bir Türkiye kurmak için her zamankinden daha büyük bir fırsatın olduğunu belirtmek istiyorum. Biz demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile taçlanmış bir cumhuriyet istiyoruz. Demokratik Cumhuriyet, eşit yurttaşlık, çok kültürlü toplum ve yerel demokrasinin güvence altına alınmasıdır. Demokratik Cumhuriyet 1920 Meclisi'nin çoğulcu yapısını ve 1921 Anayasası'nı kurucu Meclis ruhunu 21 yüzyıl gerçekliği ve demokratik bir anayasa ile taçlandırmaktır. Demokratik bir cumhuriyet, demokratik bir anayasa ile olur.

'KİMLİK VE İRADEMİZİ İSTİYORUZ'

Bizler kadınlardan, gençlerden, emekten, yerel demokrasiden yana, iradeli, kararlı, saklısı ve gizlisi olmayan bir cumhuriyet istiyoruz. Sıkıştığı zaman faili meçhul cinayetlere ihtiyaç duymayan, demokrasi denildiği zaman beyaz torosları cadde ve sokaklara sürmeyen, hak hukuk denildiği zaman paramiliter güçlerle, domuz bağlarıyle insanları katletmeyen bir cumhuriyet istiyoruz.

Açıkça ifade ediyoruz; istikrarsızlaşan Türkiye, kara deliğine dönüşen Ortadoğu girdabına kapılabilir. Hemen yanı başımızda kaosun çatışmaların devam ettiği bu girdaptan korunmanın en doğru yolu ve güvencesi, Türkiye’de demokrasiyi özgürlükleri hayatta geçirmektir.

Kürt sorununda ve Ortadoğu politikalarında fırtına ekenler bugün rüzgar biçiyorlar. Dün fırtına ekenler bugün biçtikleri rüzgarın etkisi altında sarsılma durumunda ve zorunda kaldılar. Sürekli 'Kürtler ne istiyor' deyip duruyorlar. Yüzyıldır Kürtler ne istediğini bin bir defa dile getirdi. Ama bir türlü anlamak istemiyorlar. Evet bunun cevabını iki kelimeyle bir defa daha verelim. Kürtler, yüzyıldır ellerinden alınan kimliklerini ve iradelerini istiyorlar. İşte Kürt sorunu kimlik ve iradesi reddedilen Kürtlerin kimlik ve iradelerinin tanınmasıdır.

'İKİNCİ YÜZYILIN SAATİNİ BARIŞA KURALIM'

Maden zemini var, gelin ikinci yüzyılın saatini barış üzerine kuralım. İkinci yüzyılın saati, barış saati olsun. İnkar üzerine kurulan saatin yönünü şaşarız ama barış üzerine kurulan saat bize doğru yönü gösterir. Bunun için de birçok şey yapmak lazım. Tekçi, buyurgan siyasi dili terk etmek gerekiyor.

'ÖCALAN'IN ÜZERİNDEKİ TECRİDİ KALDIRIN'

Barışın tartışıldığı bir dönemde 44 aydır görüş yapılmayan Abdullah Öcalan, milletvekilimiz Ömer Öcalan ile bir görüşme yaptı. Sadece bu görüşme bile umut yarattı. Ancak gelen ilk mesaj tecridin devam ettiği idi. Sizin de muhatap olarak gördüğünüz Öcalan'ın üzerindeki tecridi kaldırın, özgür çalışma koşullarını yaratın. Öcalan 'varsanız, ben varım, hazırım' diyor. Bunu bizden iyi iktidar biliyor. Tarihi bir çağrı var, bunu değerlendirelim. Biz de çatışma ve şiddetten hukuki ve siyasi zemine geçilmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız. Gelin zorun rolünü kaldıralım, diyalog ve müzakerenin önünü açalım. Devlet aklı gerçekten barışa hazır mı, bir planı, programı var mı? Bunu görmek istiyoruz.

ERDOĞAN'A YANIT

Sayın Erdoğan'ın ne düşündüğünü biz de merak ediyorduk. Tarihi bir sınavla yüz yüzesiniz. Bugün söylediğiniz sözleri önemli buluyoruz. Adım atma sorumluluğu Cumhurbaşkanı olarak sizdedir. Sizden önceki cumhurbaşkanlarından farklı bir sayfada yer alın. DEM Parti olarak söylediğimiz, yazdığımızı çarpıtmasın. Bizim elimiz müzakere için hazırdır. Yumruklarımız sıkılı değildir. Bunun için bu Meclis çatısı altında değiliz. Ama kimse bize rota çizmesin, tehdit, hakaret etmesin."

GAZETECİLERİN SORULARINI YANITLADI

Bakırhan, toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

UMUT HAKKI: Umut hakkı bizim çıkardığımız bir şey değil. Türkiye'nin imza attığı uluslararası sözleşmelerde de bu mevcuttur. AİHM'in vermiş olduğu Öcalan kararında da bu var. Ağırlaştırılmış müebbet dahi alsa bir hükümlü, umut hakkı olmalıdır diyor. Bu konuda Türkiye'nin de umut hakkını uygulaması için AİHM bir karar verdi. Bu doğru bir karardır. Umut hakkı sadece Sayın Öcalan için değil aynı durumda olan binlerce insan için de hayata geçirilmelidir.

TECRİT: "Bir görüşme oldu ama bu tecridin kalktığı anlamına gelmiyor. Ama tecridin kalkması iyi olur. Hepimizin yararına olur. Çünkü sayın Öcalan demokratik bir zemin niçin fikirlerini belirtiyor. Oradan gelen düşünceler buradaki barış ve demokrasi zeminini büyütür, katkı sunar. O nedenle kapıların açılmasının ve koşulların oluşturulmasının hepimize yararı olur."

 

HABER - ARTI GERÇEK